• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • DAGDER
    • KAHRAMANMARAŞ DAĞISTANLILAR KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ

İSKENDER DAĞISTANLI

Destanların Destanı

Orta Asya Bize Ekmek Vermedi

Kuraklık kıskacında ölürken yerin yüzü,
Öz yurdumuz Asyadan kopardık gönlümüzü.
Doludizğin akarken, dağları saran yoldan,
Dünyanın dört yanına dağıldık yedi koldan.
Arkamızda,yalvaran abidelerin sesi...
Aklımızda durağın bilinmez bilmecesi...
Selam verdik,son bir kez,Everest tepesine.
Yapıştık al atların savrulan yelesine.
Karlı dağlar aşarken, bıyıklar bağladı buz.
Acımasız çöllerde ölümdü gördüğümüz.
Vatandan ayrılmanın sancısı içimizde
Kıvranırken,yol aldık,durmak için denizde.
Yeni bir yurt ararken,sancı doğurdu sancı.
Bu dayanma gücüne dayanamadı Hancı.
Yolu kesen her derde,verirken her gün ölü,
Atımızın resmini çiziverdi Van gölü.
Yorgun yorgun bakarken mavi suya Alpaslan
Dedi:Aranacak yurt,haydi yeniden şahlan!
Bulunmalı halkımın ekmeği ve urbası,
Verse de başa sancı,baş olmanın belası.
Bize gerek kurağı olmayan bir ulu yurt.
Boy vermeli özgürce,böyle yurtta yavru kurt.
İnsanımda olmaya,aç kalmanın korkusu.
Çatlayan dudaklara çare olmaz tuzlu su.
Ercişten Malazgirte kıvrılırken yolumuz,
Dilerdik,kanat olsun,kılıç tutan kolumuz.
Hava başka,su başka; ova başka, dağ başka.
Benzersizliğe benzer,buralarda çağ başka.
Tarihin damarında dolaşan her kumandan
Geçerken,ekmek yemiş ve su içmiş buradan.
Ve sonra,en sert taşa yontulmuş da heykeli
Her başbuğa yurt olmuş,her dağın güney beli.
Uygarlıklar boy vermiş burada, uzun uzun.
Anladık,en sonuna gelmişiz yolumuzun.
Ağrı dağının karı serinletirken kalbi
Iğdır ovası pamuk,bu ne iştir ya Rabbi?
İkisinin de akı biri birine inat...
Biri dondura dursun,diğerine bürün yat!
Birinde, kurt keserken atımızın yolunu,
Diğerinde,göz okşar,ceylanların oyunu.
Topraklara bereket, akarsuların kanı...
Aşık etmez de neyler böyle yerler Hakanı?
Toprağın halısını örerken akar sular,
En güzel rüyasını dokuyacak, uykular.
Mülklerin en kutsalı güzel Anadoluya
Aşık olduk,sevginin ruhunu soya soya...
Hakkıysa pay alması,her doğanın Dünyadan,
Analar er doğursun,olacak bura vatan.
Her buluşun ilkine beşik sallayan toprak,
Yoluna baş koyarsak,elbet vatanlaşacak.
Malazgirt ovasına akarken şanlı ordu,
Al atların nalları yeri parçalıyordu.
Duyduk ki: Bizanslılar kızmış bizim akına.
Demişler:Baş kesmeden kılıçlar girmez kına.
Diyojenin hırsına alkış tutan ordusu
Bütün köşe bucakta, kurmuş ölüme pusu.
Gönderildi elçiler,dendi:Olsun barışık.
Tükürmüşler barışa,belli, işler karışık.
Elçide çırpınırken,barış için son umut,
Biniverdi hayatın sırtına kara bulut.
Firtınayla,borayla zar zor çıkmışken başa,
Düşüverdik yeniden bir amansız savaşa.

Malazgirt şanlı ova!
Kılıcı kanlı ova!
Yoluna can koymuşuz,
Kurbanın kutlu ola! ...

Bekliyor, ikiyüz bin zırha bürünmüş çeri.
Elli binle kazanmak olası mı zaferi?
Karanlığın karnını parçalarken aydınlık,
Kargaşanın,belanın kapısına dayandık.
Kılıçlar bağlanıyor,bükülmeyen bellere.
Kinin en belalısı iniyor, gönüllere...
Ulu cuma sabahı saf saf dizildi ordu.
Alpaslanın gözleri,gözleri deliyordu.
Üstünde apak urba,altında apak bir at:
Beni böylece gömün,ölüme açtım kanat!
Ölürsek belki verir bu yurdu bize Allah.
Dedi,başladı tekbir ve ardından bismillah...
Çok uzaktan gelmişiz,dönüşü yok bu yolun.
Barışa tükürenler,geliyoruz savulun!
Atıldı naraların en ulusu en şahı.
Dönmüyoruz,zaferi esirgeme İlahi...

Anadolu, Anadolu!
Aklımızı aldın baştan.
Koynunda boy vereceğiz
Sağ çıkarsak bu savaştan.

Mahmuzlar dokunurken atların koltuğuna,
Alışsın Anadolu artık Türkün tuğuna.
İki uçtan çizerken şanlı hilâli atlar
Ortadan hörelendi,ölüm saçan kanatlar.
Hızla karşı karşıya gelince iki ordu,
Ölümün çirkin yüzü ruhları sarıyordu.
Gelenler, birden dönüp aşarken tepeleri,
Kaçıyorlar komayın! dedi Bizans erleri.
Kavuşurken hilalin uçları birbirine,
Girdi düşman,turanın çıkılmaz çemberine.
Ortada kalan erler kurtaramazdı canı;
Çünkü tamamlanmıştı, can alan kurt kapanı.
Göz gözü, görmez iken,göğe çıkan dumandan,
Şırak şırak kılıçlar çekildi,çıktı kından.
İki amansız ordu birbirine giriyor.
Can ile oynayanlar yerlerde can veriyor.
Çarpışıp devriliyor ortada kalan atlar.
Bir anda tükeniyor yaşam ve saltanatlar.
Hüner değil baş kesmek,kol koparmak,can almak...
Hüner, girişilince vuruşup diri kalmak...
Kana susamış toprak, kan içer su yerine...
Uğruna ölenlerin mil çeker gözlerine.
Hiçbir toprak,bu kadar kan ile kanlanmadı.
Hiçbir zafer,bu kadar canla onaylanmadı.
Ölüp tükenmekteyken yakalandı Diyojen.
Boşa ölmemiş oldu,zafer diyerek ölen.
Atımızın nalları damgaladı bu yeri.
Göz koyanın gözleri, oyulur bundan geri.

Tarihten önce vardık.
Sonra da varız.
Dünyanın her yerinde,
İzimize rastlarız.
Yemek,içmek ve halay çekmek,
Ve evlenmek ve çoğalmak,
Ve çocuklarımıza bir yuva kurmak,
Bizim de hakkımız.

Önce taşını ayıkladık,
Sonra kazdık yeri
Bu yere vatan dedik,
Bin yetmişbirden beri,
Bu toprak bizim.
Göz koyanın mezarını kazarız!

Bu ulu çınarın,şu ulu çamın
O kutsal kolları Allaha kalkar.
Her dalında bir tarih yaşar.
Her yaprağı dört mevsim kokar.
Gövdesine aşkımızın adı kazılı.
Buğulu gözlerimiz bakar da bakar...
Canımızdan kutsala göz koymayın!
Kıskançlığımızdan canımız çıkar,
Delilenir peşinize düşeriz,
Şaşırır kaçmaya başlarsınız ansızın!
Gelmeyin üstümüze gelmeyin!
Biz belayız başınıza sarmayın!
Yurdumuzda boşuna can vermeyin!
Size üzüm vermez bizim asmalar.
Dedemin teri var kara toprakta.
Sonbahar gelende çürüse bile
Hak arayamazsın,düşen yaprakta.
Bu yaprak bizim.
El atandan hesabını sorarız.

Süleymaniyenin,Selimiyenin
İnce uzun minareleri...
Günde beş kez ordan ezan okunur.
Minberine bağdaş kuran hocanın
Öğüdünde iman bezi dokunur.
Sultan Ahmet çeşmesinin o billur suyu
Nurani yüzleri kirden sakınır.
Bu tapınak bizim.
Dokunanın derisini yüzeriz!

Gelmeyin, üstümüze gelmeyin!
Yaşamak istiyoruz.
Bir lokma ekmeği,bir içim suyu
Çok görmeyin.
Ölüm kalım belasını
Başımıza sarmayın!
Köroğlu dolaşmış dağlarımız var.
Yunusa boy veren bağlarımız var.
Dağlardan gemiler aşırmışız biz.
Çağ açıp kapayan çağlarımız var.
Yurdumuzda boşuna can vermeyin!
Sinsi sinsi dolaşma Anadoluda,
Tekin değildir.
Egeden karşına bin zeybek çıkar.
Erzurumdan bin dadaş.
Giziroğlu torununa rastlarsan
Gah ensen,gah ayağın şişer.
Görmesin seni bir Avşar beyi,
Ayakların dolaşır,kolların düşer.
Daha söz etmedim yiğit Kürdünden,
Onurlu Çerkezden, bıçkın Lazından.
Korkmalısın, korkmalısın
Vatan için bir can neki?
Diyenlerin avazından...
Bu atak bizim.
Bilmeyenin defterini düreriz.

Sakaryam var,
Yunus dudağından dualı,
Şahlanır ayağa kalkar.
Kızılırmak gelinimi çaldı koynumdan.
Menderesim belalıdan belalı...
Ben bile korkarım,coşkun Arastan:
Ya boğar,dibe çeker.
Ya öldürür,dışarı atar.
Bu ırmak bizim.
Korkmayanın ölüşüne şaşarız...

Ayı güzel,yıldızı güzel,rengi güzel bayrağım!
Görkemliğini görmeye geldim.
Sana sevdalı değil,karasevdalıyım.
Doymadan öleceğim.
Zafer marşı çalanda en baştasın,
Dizlerime gayret...
Nezaman delidolu düşersem yola,
Önümde savaştasın,
Yüreğime cesaret...
Rüzgar esende göklerde başın,
Oyunda,oynaştasın.
Rüzgar duranda çatılır kaşın,
Başımdaki telaştasın:
Şehidime tabutunda eş...
Yiğidimin gözüne güneş...
Seni görmediğim gün,ciğerim dağlanır,
İçime düşer ateş.
Kalbimin pınarı,alnımın arı,
Özgürlüğümün mimarı hey!
Ordumun şah damarı hey!
Durulduğumda durulan,
Vvurlduğumda vurulan
Atımın yelesi.
Gönlümün aydınlanmış manzarası hey!
Sen yoksan neyleyim malı?
Neyleyim canı?
Neyleyim cihanı?
Gözümden sakındığım,
Gözümün nuru...
Mavi kubbemin,
Alını,akını takıştırmış gelini...
Hilalim,sevdiğim,
Nezaman dilerse canın,
Söyle! Öleyim.
Bu bayrak bizim.
Saymayanın yuvasını bozarız...

Açık açık söyledik,
Dinlemediler.
Tabur tabur üstümüze geldiler.
Yurdumuzu bölük bölük böldüler.
Uğrunda ölmeye yemin ettiğim,
Ay yıdızlı bayrağımı,
Yerden yere çaldılar.

Tarihten önce vardık.
Sonra da varız.
Dünyanın her yerinde
İzimize rastlarız.
Yemek,içmek,
Ve halay çekmek,
Ve evlenmek ve çoğalmak,
Ve çocuklarımıza bir yuva kurmak
Bizim de hakkımız.
Gelmeyin, üstümüze gelmeyin!
Ölüm belasını başımıza sarmayın!
Hiç kimse suçlu değil,
Savaşı çıkaran kadar.
Ölüm arar isen bizim diyarda:
Öldürecek de var,ölecek de var.
Yurdumuzda boşuna can vermeyin!

Mor dağları, kara duman bürüdü
Hain düşman, yedi koldan yürüdü.
Başımızda döner durur felaket...
Güzel yurdu kıyamete çevirdi.

Önce kurtlar, kuşlar kaçıyordu.
Ortalık darmadağın.
Dehşete kapılıp biz kaçıyorduk.
Barbarlığı başlamıştı son çağın.
Geldikleri yerde kan...
Vardıkları yerde can...
Kendinize gelin hain barbarlar,
Yuvamızı yakmayın!

Arkamızda düşman,önümüzde yar...
Kaçmak için ova bayır, dar mı dar.
Cihan tutan millete bu,zor mu zor...
Gelmeyin, üstümüze gelmeyin!
Biz belayız,başınıza sarmayın!
Yurdumuzda boşuna can vermeyin!
Hiç kimse suçlu değil
Savaşı çıkaran kadar.
Ölüm arıyorsan bizim diyarda
Öldürecek de var,ölecek de var.

Verilmez bu toprak verilmez.
Bize sorulmadan bu toprağa girilmez.
Barbarosa destan olan denizler,
Bu düşmana nasıl geçit verdiniz?
Söyleyin,söyleyin hain barbarlar,
Deniz salmadıysa nerden geldiniz?

İnsanlık gururunu,ipe çeken barbarın
Boynu burulmalıydı,vahşi canavarların.
Canı sürüklemeyle tüketilmez bu çile.
Bir çaresi olmalı en kara günün bile.
İşler sarpa sararken bu ölüm çıkmazında,
Çalınacak tel vardı elbet tarih sazında.
Sözü keskin ozanım çıktı meydan yerine.
Aldı tarih sazını,başladı sözlerine.

Söz açmak sırası,gelse zamandan
Fatih gemisine dağlar yol olur.
Kılıç sıyrılması, geç kalsa kından
Türkün atı denizlerde delolur.

Taclar,tahtlar Kanunice boş masal.
Şan ve şeref Türke göre en kutsal.
Son yaşında er olandan hisse al!
Hisse al ki,düşman sana kul olur.

Başbuğlar dizilir ordu başına.
Mehter kös indirir fetih marşına.
Türkoğlusun,kim çıkarsa karşına,
Zafer senin bakışına gül olur.

Ulubat erleri bayrak dikerler.
Gencosmanlar düşman canı sökerler.
Arap atlar burçtan burca sekerler.
Çağ kapanır,çağlarda bir hal olur.

Bu ses yankılandı köşe bucakta.
Duydu Kemal Paşa, vardı ileri.
Ecel denen bela gelse üstüne,
Dönmezdi geri.
Arkasından Hasan Tahsin,
Ve Sütçü İmam ve Antepli Şahin
Dediler:Davranın durulmaz gayri!

Birinci yiğidi doğuran ana!
Nasıl şekil verdin bu çatık kaşa?
Düşman dayanır mı bire aslanım,
Ruhları eriten hançer bakışa?
Hızı,kurşun hızı birinci başın
Koca ayakları bastı Samsuna.
İnce dudaklardan bir söz sıyırdı:
Bire aman vermen,vurun düşmana!
Hak değil insandan insana zulüm,
Ya istiklal,ya ölüm!

Hasan Tahsin önce uydu
Bu en ulu emire.
Birden açıldı gökler,
Söz verildi demire.
İlk kurşun,ilk kıvılcım.
Ölmek çeşit çeşit ve biçim biçim...
Ölümün anlamı vardır elbette
Ölmeyi bilerek ölenler için.
Konak meydanında şahit oldu çağ,
Dağ gibi yiğidin dik duruşuna.
Vuranın yüreği nasıl dayandı,
Kurşunu atanın vuruluşuna?

Zelzele dediğin ney?
Sel dediğin ney?
Deli ediyor insanı da aman!
İsanın,insanı öldürdüğü
Savaş denilen şey.
Ağlamaktan duman oldu gözlerim.
Vay gidi Hasanım vay!

Yuva bozmak gibi işleri varken,
Bilmez imiş düşman amanı,ahı...
Günün şavkı karanlığı savarken
Sardılar Maraşı salı sabahı.

Ahır dağı, ne olacak hallerin?
Eteğinde sarhoş erler dolaşır.
Ayaklar altında kalan güllerin,
Acımasız çamurlara bulaşır.

Bura pınar başı,bura su başı.
Çayır çimenine bağdaş kurulur.
Köşe bucak başlattılar savaşı.
Ökkeşin sırtına ölüm sarılır.

Ağlıyor Maraşın ovası dağı:
Düşman ayağına yol oldum.diye.
Babalar oğlunu etmiş adağı:
Beylik durur iken kul oldum.diye.

Maraşı istiyor,bela rüzgarı.
Benimse başımı ezer düşünce.
Maraşlı saçını yol zarı zarı...
Ben vurulrp toprağına düşünce.

Üç şey, ince ince bilinir bizde:
Biri namus,biri toprak,biri din.
Ölüme yer yoksa düşüncenizde,
Can isteyin,üç şeyi istemeyin!

Düşmanların başı,başların tacı.
Şerefine donatıldı masalar...
Güzelim Virjinya gönül ilacı.
Dediler:Kalksalar ve oynasalar.

Virjinyada başlar binbir çeşit naz...
Türk bayrağı insin,vardır yeminim.
Belki coşar içim, oynarım biraz,
Böylece hafifler benim de kinim.

Dediği yapılıp,gelince aşka,
Sazlar,ziller biçim biçim çalındı.
Ayak atış başka,kol büküş başka.
Gerdan kıra kıra,murad alındı.

Düşmanlar saldırıp,yurdu alanda
Ölüm,kalım gibi çare aranır.
Vatandaş düşmanla birlik olanda
Gırtlak düğümlenir,söz düğümlenir.

Kalede hilâlin işi dolaşık.
Çarşılarda döner durur piyade.
Maraşlının yüzü karmakarışık.
Kızgınlığı, üzüntüsünden ziyade...

Böyle de mi bela gelirmiş başa? ...
Yavukluma,düşmanım göz dikiyor.
Tez haber uçurun kavim kardaşa...
Yavuklu gözünden yaşlar akıyor.

Sütçü İmam duydu,geldi dağ gibi.
Çekti karadağı,bastı tetiğe.
Düşmanlar devrildi yere, tığ gibi.
Dedi:Korkup kaçmak sığmaz mertliğe...

Haber yankılandı Ahır dağında.
Silahı sıyırdı kından yiğitler.
Ölüme yeminle bahar çağında,
Dediler:Gitmeli buradan kurtlar...

Üç şey, ince ince bilinir bizde:
Biri namus,biri toprak,biri din.
Ölüme yer yoksa düşüncenizde,
Can isteyin,üç şeyi istemeyin!

Geldi,çattı cuma,namaz kılmaya
Çatal yüreklinin yüzü kızarır.
Ridvan Hoca geçti hançer salmaya
Duyup anlayanın rengi bozarır.

Bize cuma düşmez,başlar eğikken.
Kalemizde düşman bayrağı vardır.
Yüreklerde kin korkuya yenikken,
Yaşasak da vatan bize mezardır.

Cuma erkek işi,sizde eser yok.
Helaliniz yurtta gezemez olmuş.
Sütçü İmam kadar yiğit erler yok.
Korkudan benziniz sararıp solmuş.

Analar beşiği salladı burda,
Dar günüme oğlum yetişsin diye.
Ananızın başı kalmışken darda,
Bir can edilmez mi ona hediye?

Dedenizle ölüp gitmez kanınız.
Anaların göz yaşını dindirin!
Cuma kılmak istiyorsa canınız,
Kaleden el bayrağını indirin!

Sözler ağır geldi,ezen taş gibi.
Kahrından karardı kapkara gözler.
Ölüm hırsı sardı yüzü kış gibi.
Başka türlü arınmazdı o sözler.

Dediler haykırıp ağlarcasına:
Toprakları vatan yapan bayraktır.
Dediler sel olup çağlarcasına:
Vatanı bayraksız koyan alçaktır!

Sarılmalı kale,alındı kale.
Göklere yüksedi,ay ile yıldız.
Kim koyduysa bizi bu zalim hale
Çekip gitsin artık,gelenler biziz.

Başladı Maraşta kızıl kıyamet.
Yiğitler ölmeye yemin ettiler.
Sokak sokak,ev ev ve karış karış
Vurarak ve vurularak gittiler.

İşte buradadır, dünya yüzünde,
Bir ilin, devleti boğazlaması.
Gönüllü insanın,kendi özünde,
Vatan sevgisine can oynaması.

Ekmeği dondurma ve aşı biber
Olan yiğitlere karşı gelinmez.
Vurdumu adamı toz duman eder.
Nerden geldi,nasıl etti bilinmez.

Çarşıda dolaşan düşmanın sonu
Geldi de başladı Maraş düğünü.
Kaleye bayrağım dikilmelidir.
Dendi de dikildi,o cuma günü.
Maraşlı önünde kaçan korkağın,
Kaçışı başkadır,alınmaz önü.
Kaçma düşman kaçma!
İşin sonu yok...
Namus için,toprak için,din için
Ölecek insanlar Antepte de çok

Yüklenince düşman Antep üstüne,
Dördüncü yiğidin kabardı kanı.
Dedi:Düşman gelir canlar almaya,
Er olanlar yar koynunda kalmaya,
Ana bacı göz yaşını salmaya...
Çıkmadan benim canım,
Şehre girmez düşmanım.
Bizler bir bir ölürken
Kurtulacak vatanım.

Ve yine dedi:
Koşun köprü başına!
Şehitlik savaşına.
Anam ağı katmasın...
Helal olan aşına.

Ölüm ölüm ölürüm.
Ölüm üzre yürürüm.
Antep için can neki?
Bin can dese bulurum.

Fatmalara söyleyin!
Kara haber eyleyin!
Muratları göndersin
Vatan için neyleyim...

Dört gün sonra,köprü başında,
Bir bayrak gibi düştü Şahin.
Duyanları ağlatan,ağlayanı inleten Şahin.
Tarihin sayfasına zafer anlatan Şahin.
Yüreğimi yandıran,içimi burkan Şahin,
Ah Şahin,vah Şahin,eyvah Şahin!

Zelzele dediğin ney?
Sel dediğin ney?
Deli ediyor insanı da aman,
İnsanın insanı öldürdüğü,
Savaş denilen şey!

Kara haber toz duman.
Ova bayır alt üst.
Şahinin destanlari dolaşırken dört yanı,
Birinci yiğidin çok yandı canı.
Kurtarmak için vatanı,
Kenetli dişlerinden,
Çekti çıkardı fermanı:
Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir,ileri!
Ölüm dirim savaşı sardı her yeri.

Ve açıldı sonunda,
Korkudan kapanan kapılar,
Ardına kadar.
Ve sabahın ala karanlığında,
Onbeş ile altmış arası,
Dik başlı ve çatık kaşlı yiğitler,
Vurmak ve vurulmak üzere
Sökün bastılar.
Altın sarısı başakları
Al yanaklı almaları
Dermeden,
Yeşilde de gülde de,
Ekmekte de suda da
Murada ermeden,
Düşünmekten zonklayan başları,
Elleri kınalı,gözleri sürmeli gelinlerden
Utanıp gizledikleri göz yaşlarıyla,
Ektiği toprak için,
Diktiği bayrak için,
Can verip,can almaya,
Babalarının elini öpüp,
Analarıyle son kez kucaklaştılar.
Ak günlerde bilinmeyen,
Kara günün devleri,
Ve karanlıkların yanan alevleri,
Ve kocaman düşünen,
Ve kendini aşan
Bizim yiğitlerimiz:
Can; fakat vatan,
Can; fakat canan,
Can; fakat düşmandiyerek,
Boğazlarına kilitlenen hıçkırıklara inat,
Dolana dolana gelen ölüme karşı,
Kendilerini dağ sananlardan önce
Dağları aştılar.
Ve vurup yıkan sel gibi,
Ve alıp götüren yel gibi,
Korkularını sırtlayıp uzaklaştılar.
Ve söz bir,Allah bir diye,
Afyondan İzmire doğru
Dört bir yandan baskın basan,
Çekilmiş hançer bakışlı,
Kolları dizlerini geçen
Görkemli yiğitlerle
Selamlaştılar.
Bu Hekimoğlunun aynalı martini.
Şu efelerin işlemeli mavzeri.
O tüfek.
Gece gündüz kurcalandı tetikler.
Süngü süngüde aşındı.
Cac can için düşündü.
Ve yürekleri ayaklarından büyük,
Ve yumrukları yürekleri kadar
Mehmetcikler,
Göğe kalkan yerin,
Yere inen göğün arasında,
Afyondan İzmire doğru,
Birinci Yiğitin emriyle
Destanlaştılar.
Düşman biter mi? dedim,
Dahadediler.
Düşen bayrak kalkarmı? dedim,
Sabahadediler.
Neden dalgalanmadı? dedim,
Ruh olduk aha! ...dediler.

Koç gibi vuruşup,ölenimiz var.
Düşman güllesine gülenimiz var.
Gelin üstümüze hain barbarlar!
Can alıp,can verme şölenimiz var.

Vurun Mehmetlerim vurun!
Düşman yerle yeksan ola!
Vurun efelerim vurun!
Anadolu vatan kala.
Verin mermileri Fatma bacılar!
İkinci,dördüncü yiğidin kanı,
Birinci yiğidin fermanı
Yerde kalmaya.
Kalleş düşman evimizi almaya...
Mor dağları saran kara bulutlar
Acısını üstümüze salmaya...

İnsanı öldürmek Haktan uzaktır.
Kavgayı çıkaran, dert bulacaktır.
Düşmanına mezar olsun toprağın!
Vurmaya geleni öldürmek,haktır.
Savrulsun palalar,çekilsin hançer.
Direnişe tanık olsun,gökle yer.
Yeniden mermerleş kalbimde asker.

Hey gidi hey!
Ova bayır insan.
Hey gidi hey!
Ova bayır kan.
Hey gıdı hey!
Düşman komutanında kalmadı derman.
Yayalar seldi o savaşta,
Al ata binen yeldı.
Ölüme gitti gidenler,
Zafer ölümden geldi.
Yirmi iki gece,yirmi iki gün,
Öldükçe dirildiğin,
Dirildikçe öldüğün,
Sakaryadan kan aktı.
Denizse kan çanaktı.

Zelzele dediğin ney?
Sel dediğin ney?
Deli ediyor insanı da aman,
İnsanın insanı öldürdüğü,
Savaş denilen şey...

Ey bizim için uykusuz kalan,
Ve vurulan,
Ve ölenler!
Yediğimiz ekmeği,içtiğimiz suyu
Sizden biliriz.
Yılın her dört mevsiminde,
Beraberiz.
Özgürlük sevincinden
Bugün dikse başımız,
Gülüyor,oynuyor ve halay çekiyorsak,
Yüzünüzdendir.
Andımız olsun size,
Kattığınız mayadan alcağız hız.
Biz ölmeden,alınmaz
Emanetiniz.
Kara bulutlar gelse bizim de üstümüze,
Gittiğiniz yollardan peşinizdeyiz.
Yüce ellerinizi alnımıza koyarken,
Ak alnımızdan da
Siz öpün diyeceğiz.

Düşman kaçtı,can verdi savaş denilen yılan.
Ne ekmek var,ne de aş,nasıl canlanacak can?
Buğday tarlalarını tüm kavurmuş alevler.
Kara isle kaplanmış,yakılan camsız evler.
Göz yaşları,ağıta verirken ayrı sancı,
Yetimlerden silindi, insan sevme inancı.
Babaları vuranlar,katmış da kalplere kin,
Sevginin hesabını görüvermiş,ne çirkin.
Dul kalmak,oğul gömmek,yolmuş anadan saçı.
Uçurmuş düşünmekten, anaların bin kaçı.
Ağlamalar boğarken,inleme çıkmazını,
Kim gelip de kesecek hıçkırığın hızını?
Derken birisi geldi,gözleri çakmak çakmak...
Dediler:Düşman kovan Kemel Paşa olacak
Nasıl yaratmış ise,yaratmış da Yaratan,
Omuzuna yüklemiş,bahtı kara bir vatan.
Dedi:Ağlamayınız,dinecektir göz yaşı.
Tekrar geri konacak,her duvarın her taşı...
Sarılmıştı ananın o kanayan yarası.
Çok zorlu bir iş vardı,vatanın manzarası.
Bu düşle yol alırken Mustafa Kemal Paşa,
Sakarya kıyısında, yolu sardı yokuşa...
Tepeye çıktığında bir ozana rastladı.
Demek yeni savaşa,yine arkadaş vardı.
Dinledi uzun uzun,ozanın her sözünü.
Ozan anlatıyordu,sanki kendi özünü.

Ey Türkeli!
Ocak ocak,göz göz olmuş yaran var.
Aydınlığı görememiş karan var.
Benim gibi,senin derdini bilen var.
Bütünlüğüm,ana özüm Türkeli:
Susuzsun,susuzuz ilme,irfana.
İçeceğiz bu sudan ah kana kana...
Birgün çeşmesi olup bu suyun,
Kaynak kaynak akacağız biz sana.
Sende yaşar esir olmayan millet.
Kendindeki yarayı sor! Her illet
Senin bütün varlığını yaralar.
Çiğnendi yurt,yandı, yeter memleket.
Alev olmuş göğsündeki bu illet
Sönsün artık,biraz gülsün bu millet.
Ey Hak! Gel kes bu cennet yurdu,
Bu çelimsiz hale koyan elleri!
Ey Hak! Gel kır,bu melun derdi
Kangrene çeviren alçak belleri!

Bakışları delerken Başkent ufuklarını,
Ozana bırakmıştı Sakarya sularını.
Birinin yüreğine iniyor uğultusu.
Birininse kızıldı,gözlerinden akan su.
Zamanın boğazını sıkarken biriken iş,
Bitkinlik hançer olsa başlayacak diriliş.
Öncelik arayan dert,beynini yumruklarken,
Çare çatırdıyordu görkeminden,koşarken.
Sıvadı kollarını,girdi yeni menzile.
Tek tek sardı yarayı,iyice bile bile:
Kırıkkale malını kuşanacak ordumuz,
Kayseriden göklere uçarken pilotumuz.
Bozkırı emzirecek taze çam ormanları.,
Dişliler devşirirken güzelim harmanları.
Okul kapılarına dayansın çiçeğimiz.
Pasından arınacak,artık geleceğimiz.
Kültürün kollarında,güçlenecek iç barış,
Dünyanın dört yanında şahlanacak bu yarış.

İnsan öldürmeye yormadan başı
Gel dolaş burada, sen karış karış.
Ruhuna sevginin sütü bulaşsın.
Kapansın savaşın kokunç kapısı.
Anadolu insanlığın beşiği,
Bariş diyen başın,çağı başlasın.
Hele gel!
Havadan,sudan değil,
İnsandan konuşalım,insandan.
Büyük işler yaparcasına,
Güneş tanrısına yağ çekmek için,
Diri insan kalbini söküp,
Güneşe tutuşundan konuşalım.
Mal pazarında mal satar ğibi,
İnsanların,insanları satışından,
Alanların,çıkar için,köle diye
Ağaca bağlatıp kırbaçlatışından konuşalım.
İmparator kahkahasına renk katsın diye,
İnsanların,insanları
Aslan çukuruna,yılan çukuruna atışından,
Aslanlara,yılanlara parçalatışından konuşalım.
Savaş canavarının sırtına binip,
Ektiği toprağı,
Diktiği bayrağı koruyan insanları
Kiliçlatışından konuşalım.
Hesabına gelmeyen insanları
Diri diri fırınlara katışından,
Özgürlük istiyor diye,
Kolunu,iki taşın arasında
Çatırdatışından konuşalım.
Şeref ve şan sayarak,
Atom bombasına kadeh kaldırışından,
Ölümle burun buruna ak saçlıları,
Hayatla burun buruna körpe çocukları,
Kahramancasına,alçakça bombalatışından konuşalım.
Yiğitsen ve de mertsen,
Varsa duyar yüreğin,düşünür beynin,
İnsanı bir güzel eğitmek varken,
Kurşuna dizmelerin de,
Enseden kesmelerin de,
İplere çekmelerin de
Düşünen insanları çatlatışından konuşalım.
Kana buladığın dünyadan sonra,
Kan saçmak için,
Hiç düşünmeden,
Hiç arlanmadan,
Ekmek aramak yerine,
Yer aramak yerine,
Büyük başarıymış gibi
Uzay savaşı çağını başlatışından konuşalım.
Ve hep birlikte,
İnsanlığımız üstüne,
Akıllılığımız üstüne
Yemin ederek:
Hiçbir şeyden çekmedi insan,
İnsan olduğundan beri,
İnsandan çektiği kadar.diyelim.
Barışin gelmesi için,
Sağır kavgacılar duyana dek,
Sesimizin çıktığı kadar
Haykıralım,haykıralım,haykıralım!

Görmeden Koyayı,gezme dünyayı!
Beri gel,beri gel,hele beri gel!
Dost, düşman burada can ile canan,
Öyle yavaş olmaz,yetiş,diri gel!

Kini kurban kestik,büyük kapıda.
Ayrılığa konak yok bu tapuda.
Gel taşın bulunsun büyük yapıda.
Sevgi hamurunu yuğursun her el.

Pişedursun ruhta sohbetin aşı.
Başlasın, savaşı kesme savaşı...
Her kim vurmak için kaldırsa taşı,
Öpelim elini,kalmasın engel...

Beyaz mendil murad alsın havadan.
Güvercinler göğe çıksın yuvadan.
Suç çıkarmak bitsin aktan,karadan.
Bilişmek,sevişmek,budur en güzel.

İçin dışın bir olsun.
Bir söz söyle,pir olsun.
Ayak altı sürünmek
Aramızda sır olsun.

Kaç yorgun dervişan su içer burdan...
Yolunu yitirmiş çıkar uykudan.
Gönüllü görkemli Şaha varmaktan,
Yürek alev alev yanar da yanar.

Öpülür, sil baştan düşmanın eli.
Çözülür,sevginin sıcacık dili.
İnsana sunulan Mevlana gülü
Huzur ırmağına bilmece sorar.

Nefis canavarı verir canını.
En bulanık sular döker kumunu.
Cana can oynayan, bozar oyunu.
Gönüllü dost olur kurta kuzular.

Burada başladı barışın çağı.
Açıldı sevginin telli duvağı.
Mevlana elinde zaman tarağı
Bariş meleğinin saçını tarar.

Apak olup yunalım.
Görelim,görünelim.
Bakır tepside başı
Sevgiliye sunalım.

Savaştan söz etme,
Ağlamasın göz!
Vurmak,vurulmak deliliğinden
Dövülmesin diz!
Silah tutan ellere gül verilsin.
Zeytin dalı dağıtılsın dört yana...
Üzerinde durup dolaştığımız
Şu güzelim dünyada
Kardeşçe yaşamak
En büyük dileğimiz.

Tesbih yaptık sana Oltu taşından.
Elbiseler diktik Türk kumaşından.
Kardeşçe su içmek dilerse canın
Buz gibi sulardan iç,helal olsun
En güzel pınarın en uç başından.
Bu niyet bizden.
Akacak Fıratın o hırçın suyu,
Haranın çatlayan dudaklarına:
Daha fazla buğday,
Daha çok pamuk...
Sarının canına okurken yeşil,
Açlığın sırtına, inecek yumruk.
Bu nimet bizden.
Zeytini,inciri devşirdik daldan,
Kutu kutu,sepet sepet,
Sofranıza bereket.
Erciyesten bal,Bünyandan halı,
İspartadan gül,
Kamyon kamyon, dünyanıza...
Bu hareket bizden.
İstanbul boğazından akar iki su,
Yıllar yılı kavga nedir bilmemiş.
Üstten akanın hırçınca huyu...
Altta sürünen tatmasa da uykuyu
Sevdaları eksilmemiş.
Bu suların üstüne:
El ele,yürek yüreğe geçin diye,
Kurduk asma köprüyü.
Bu hizmet bizden.
Gelibolu koylarında iki anıt var:
Biri öldürmeye gelenin,
Biri öldürürken ölenin.
Her iki anıta selam dururuz...
İşte biz buyuz.
Ve:
Esir kampları olmasın.
Olmasın insan,insana tutsak,
Daha güzel olmaz mı,
Vurmadan, öldürmeden,
İnsanca yaşasak. diyoruz.
Bu davet bizden.
Barışık olmaya çatlak dudağım.
İnsan öldürmenin suç olduğunu,
Güç anlasan da anlamasan da
Yakana yapışıp anlatacağım.
Bu inat bizden.

Tez açın meydanları,tanık olsun gökle yer.
Ak alınlı,dik başlı duracaklar geliyor.
Bir sonraki kuşağa,bu günün hesabını
Yüzleri kızarmadan verecekler geliyor.

Yaşlılara yol verip,sakatlara el verip,
Gariplere gül verip,öksüzlere bel verip,
Çıplaklara şal verip,yoksullara mal verip,
Ezilene kanat kol gerecekler geliyor.

Susuzluktan dudağı çatlayanlara suyu,
Açlıktan uykusuzluk çekenlere uykuyu,
Taş yürekli zalime, meleklerdeki huyu
Sevgi pınarlarından derecekler geliyor.

Güneşin kavurduğu dağa ağaç dikerek,
Rüzgarın savurduğu yere tohum ekerek,
Can çekişen doğayı yeniden dirilterek,
Yeşil halıyı yere serecekler geliyor.

Bütün karanlıklarda güneşleri sezip de,
Kahreden yoksulluğu tekniklerle ezip de,
İnsanların önüne, kolay yollar çizip de
Nur dolu bir dünyayı kuracaklar geliyor.

Yerinde oynayarak,yerinde gülmesini,
Sağlığa önem verip sportmen olmasını,
Dünya nimetlerinden hakkını almasını
Bilip,güzel günleri görecekler geliyor.

Timsahın göz yaşından bütün dersleri alan,
Yetimlerin hakkını hiç utanmadan çalan,
Hak hukuk diyenleri korku seline salan
Zalim avcıdan hesap soracaklar geliyor.

İnsanları sömüren gönlü çirkin gözaçık,
Ülkeleri kemiren düşüncesi dolaşık,
Hep bana hesabıyle günahlara bulaşık
Vurguncuyu,şah damardan vuracaklar geliyor.

Yunustan Bektaşiden her gün ilham alacak,
Dünyanın dört yanına güvercinler salacak,
Savaşı çıkaranın kollarını kıracak,
Bariş için savaşa girecekler geliyor.

Dışarıdan beslenip haince gezenleri,
Ülkemi bölmek için hudutlar çizenleri,
Canım vatandaşımı kurşuna dizenleri
Kutsal topraklarımdan sürecekler geliyor.

Bütün dünya toplanıp üstlerine gelse de,
Kanlı fırtınaları başlarına sarsa da,
Ölüme can oynayıp her ne kadar zorsa da
Milletin yarasını saracaklar geliyor.

Vatana ana diyen,bayrağına sarılan,
Bütün çıkarlarından vatan için ayrılan,
Millet için can verip topraklara karılan
Şehit Cafer sırrına erecekler geliyor.

Hanlıklar yazgısında bahtı baştan karalı,
Gönülden fırtınalı ve yürekten yaralı,
Özgürlük kahramanı,Kafkasların Kartalı
Şeyh Şamil şöhretine varacaklar geliyor.

(Germencik 1991)

İskender Dağıstanlı